Tevfik Fikret Sabah Ezanında Şiirinin Tahlili

Sabah Ezanında
Allahü ekber… Allahü ekber…
Bir samt-i ulvî: Güya tabîat
Hâmûş hâmûş eyler ibâdet.
Allahü ekber… Allahü ekber…
Bir samt’i nâlân: Güya avalim
Pinhan ü peyda, nevvâr ü muzlim
Etmekte zikr-i Hallâk’ı dâim.
Allahü ekber… Allahü ekber…
Bir samt-ı ulvi: Kalb-i tabiat,
Bir samt-ı nâlân: Rûh-ı avâlim
Etmekte zikr-i Hâllâk’ı dâim
Etmekte ra’şân ra’şân ibâdet.
Şiirin Tahlili
Tevfik Fikret, 18 Şubat 1897 tarihinde bu manzumeyi kaleme aldığında otuz yaşındadır. Şair, sabah ezanını inanmış bir Müslüman edası içinde dinlemekte, Tanrı’nın kullarını ibadete çağıran bu davetinden estetik bir haz duymaktadır. Şair, sabah ezanının tabiattaki yankısını bir tablo halinde çizmeye çalışmıştır. Tabiat güya büyük bir sessizlik içinde ibadet etmekte ve Allah’ı zikretmektedir. Âlemler güya gizli ya da açıkça, aydınlık ve karanlıkta sürekli Allah’ı zikretmektedir. İlk kıt’adaki sessizlik yerini sabah vaktinin yarı karanlık yarı aydınlık atmosferine bırakmaktadır. Artık aydınlıkla karanlık iç içe geçmiştir.
Sabah ezanının ruhlarda uyandırdığı manevi etki estetik bir planda değerlendirilmektedir. Şair, son kıt’ada tabiatın kalbine dikkati çekmektedir. Burada Tanrı’ya karşı olan sevgi vurgulanmaktadır. Âlemlerin ruhu ağlayan bir sesle Allah’ı zikretmeye ve ibadet etmeye devam etmektedir. Bu durum, tasavvuftaki Vahdet-i Vücud’un bir yansımasıdır.
Tevfik Fikret bu eserinde “ses” kaynağından yola çıkarak, tabiatın sabah ezanındaki görüntüsüyle birleştirerek estetik bir tablo oluşturmaktadır. Kulları ibadete çağıran ezan sesi, yeni bir günün, yarı karanlık yarı aydınlık atmosferde ruhları huzura kavuşturacak bir eylemin habercisi olarak ve inanç estetiğinin şiire yansıyan örneği olarak görülmektedir. Şiirin şekline bakıldığında ilk kıt’anın üç, ikinci kıt’anın dört ve son kıt’atının beş dizeden oluştuğu görülmektedir. Bunu sabah ezanının git gide yükselen bir dalgalanması olarak düşünebiliriz. Dizelerin sayı olarak artması ve dalgalanmasını tabiatın uyanışı olarak ele alabiliriz. Tabiat, hem Allah’ı zikrederek hem de karanlıktan aydınlığa geçerek sabaha ulaşır.
Prof. Dr. Ali İhsan Kolcu, Servet-i Fünun Edebiyatı