OSMANLI ADALET DAİRESİ

Ortak bir amaca ulaşmak için birden fazla insanın yürüttüğü tüm faaliyetler olarak açıklanan yönetim aslında insanlık tarihi kadar eski bir olguysa da kamu, özel ve sivil kurumlardaki yapı ve işleyişe odaklanan özgün bir bilim haline gelmesi 19. yüzyıl sonlarına tarihlenir. Oysa bir arada yaşayan insanların göçebe konfederasyonlardan, kent devletlerine, merkezi imparatorluklardan ulus-devlete kurdukları pek çok me 19. yüzyıl öncesinin ürünüdür. Toplumsal kurumlar bu döneme kadar farklı bakış açılarıyla siyaset, hukuk, felsefe, tarih ve din gibi disiplinlerin örgütlen inceleme alanında olduğundan, geçmiş toplumların ve devletlerin yönetimlerini incelerken kullanılan kaynaklar, eserler de bu disiplinlerin etki sindedir.
Günümüz kamu yönetimcileri Türk siyaset ve yönetim yazınının öncü eserlerinin başlıca üç ana sorunsala odaklandığına değinerek bir sınıflandırma yapma eğilimindedirler. İyi bir yönetim ve yönetici nasıl olmalıdır?
Devletin gerilemesi/çöküşü nasıl durdurulabilir? Batılılaşma/modernleşme yoluyla yönetimde gelişmeler nasıl sağlanabilir?
İlk soruya cevap arayan ideal insan, ideal toplum ve ideal devlet arayışındaki eserler farklı zaman ve mekânların ürünü olarak belirir, genelde siyasetname ya da nasihatname diye adlandırılır. Osmanlı duraklama döneminden itibaren karşımıza çıkan ikinci ve üçüncü sorunsala odaklanan eserler ise ideal devletin yerine bir “alan çağ” arayışında olup genelde rapor niteliğinde ve risale şeklindedirler.
Bu çalışma 11. yüzyıl Karahanlı siyasetnamesinin 16. yüzyıl Osmanlı siyasetname ve risalelerine olası etkisini tartışarak Türk siyaset/yönetim geleneğinin tarih ve coğrafya sınırlarım aşan bir felsefeye dayandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu geleneğin tarih ve coğrafya sınırlarını aşmasında önemli nedenlerden birisi şüphesiz Türklerin eski dünya üzerinde çok farklı coğrafyalarda tarih sahnesinde rol almalarıdır. Yerleşik hayata geçişe kadar -göçebe yaşamın bir sonucu olarak- Türklerde Yenisey ve Orhun gibi yazıtların haricinde yazılı kaynaklara rastlamak çok yaygın değildir. Yüzyıllarca inanç, gelenek, bilgi ve töre sonraki nesillere destanlar, efsaneler, sagular gibi vasıtalarla sözlü olarak aktarılmıştır. Bu döneme dair Türk tarihi ile ilgili önemli bilgi kaynağı komşu Çin, Hint, İran, Roma gibi yerleşik kültürlerin kayıtlarıdır. Uygurlarla başladığı kabul edilen yerleşikliğe geçişten sonra kurulan Türk devletlerinin tarihlerini, siyasi ve idari yapılarını ele alan özgün eserlere de rastlanır. Bu eserlerin önde gelenlerinden olan, Kutadgu Bilig, Türklerin yaşadığı büyük iki değişimin (yerleşik hayata ve İslâmiyet’e geçiş) izlerini taşıyan bir devrin ürünü olmanın yanı sıra kendinden sonraki dönemlere de köklü etkilerde bulunmuştur.